
Tarihteki en güzel aşk mektupları
Nicolas, Paris'te evlenme teklifi uzmanı | 10 Aralık 2025
Bazen kelimeler, tüm jestlerden ve bakışlardan daha değerlidir. Özlem ağır bastığında veya kader âşıkları bir araya gelmekten alıkoyduğunda, kalbin sığınağı bir aşk mektubuna dönüşür. Bu yazışmaları okumak, bizden önce yaşamış insanların iç çekişlerini ve duygularını dinlemek gibidir: bekleyişi, tutkuyu, kimi zaman korkuyu, kimi zaman da deliliği hissedersiniz.
Bu aşk mektupları yüzyılları aşmıştır ve bugün hâlâ yoğun bir duygusallıkla bizimle konuşmaktadır. Benim için — Paris’te evlenme teklifi hazırlayan çiftlere eşlik eden biri olarak — her biri bir derstir: “Seni seviyorum” demek, içtenlikle, güçle ve zarafetle söylendiğinde hem basit hem de olağanüstü bir eylemdir.
Bu yazıda, tutkularıyla, güzellikleriyle ve insanlıklarıyla tarihe damga vurmuş on aşk mektubunu keşfetmenizi öneriyorum. Ayrıca, aşk sözleri üzerine bu düşünceyi derinleştirmek için blogumda orijinal evlenme teklifi fikirleri de paylaşıyorum; böylece Paris’te benzersiz bir an yaratmanıza yardımcı olabilirim.

Napoléon’dan Joséphine’e (1796)
Yakıp kavuran bir tutku
Genç ve hırslı general Napoléon İtalya’yı geçerken Paris’i ve Joséphine’i ardında bırakır. Savaşlar birbirini izler, fakat aklı sürekli ona döner. Hem aceleyle hem de arzunun ateşiyle yazılmış bu aşk mektupları, general üniformasının ardındaki kırılgan adamı açığa çıkarır: Sabırsız, tutkulu ve Joséphine’in en küçük sözüne ya da hatırasına bile saplantılı bir Napoléon.
« Seninle dolu olarak uyanıyorum. Portrelerin ve dünün sarhoşluğunun hatırası, zihnimi bir çeşit mestliğe sürüklüyor.
Senden ayrılırken seni sevdiğimi sanıyordum; ama seni gördüğümden beri, sana bin kat daha fazla tapıyorum.
Gece korkunç geçti: Binlerce ateş kalbimi yaktı, içimi tarif edilemez bir öfke kemirdi.
Joséphine, eğer beni biraz seviyorsan, beni benim seni sevdiğim kadar sevemezsin. O kadar sevemezsin: Sen tamamen ruh, tüm cazibe ve tatlılıksın. Ben ise vahşiyim, kaplan eti ve lav kanından yapılmış gibiyim.
Senin yanındayken nerede olduğumu bilmiyorum; aklımı bile kaybediyorum. Ruhum, sen bende yakıcı bir ihtiyaç, içimi yiyip bitiren bir ateş yaratıyorsun… Bana “Seni seviyorum” diyeceğin gün, yaşamayı bırakıp yalnızca senin için yaşayacağım. »
Beethoven’dan “Ölümsüz Sevgili”sine (1812)
İmkânsız aşk
Avrupa’nın dört bir yanında dâhi olarak tanınan Beethoven, giderek artan sağırlığın yalnızlığıyla mücadele etmek zorunda kalır. Evlenemeyeceği kadına duyduğu aşk, günlük bir saplantıya dönüşür. Aşk mektupları onun için tek çıkış yoludur; yoğun ve neredeyse acı verici bağlılığını aktarabildiği tek araçtır. Her kelime, ayrılıktan duyduğu korkuyu ve sevdiği kadının varlığına duyduğu derin özlemi yansıtır.
« Meleğim, her şeyim, kendim… Yatağa dokunur dokunmaz düşüncelerim sana yöneliyor; uyanır uyanmaz yine sana dönüyorlar.
Seni düşündükçe iç çekiyorum; dün seni görmek kalbimi tarif edilemez bir şekilde sarstı.
Zorunluluk bizi ayırırken neden bu kadar derin bir hüzün?
Beni bugün sev. Beni dün sev. Beni yarın sev.
Ah! Ne hayat ama bizimkisi! Sensiz ne neşe var ne huzur.
Ruhum seninle dolu. Dünyayı yalnızca seninle görüyorum; tamamen seninle yaşamalıyım — ya da hiç yaşamamalıyım.
Sakin ol — beni sev — bugün — dün — ve gözyaşlarım, sana dökülen, sözlerimin söyleyemediğini anlatsın. »
Victor Hugo’dan Juliette Drouet’ye (1833)
Mutlak adanmışlık
Kariyerinin doruğunda Victor Hugo, Juliette Drouet’yi vazgeçilmez bir varlık olarak görür. Aşk mektupları, tam bir duygusal bağlılık, koşulsuz sevgi ve tutkulu bir lirizm sergiler. Yazarın ardındaki insanı gösterir: duyarlı, zarif, coşkulu.
« Seni seviyorum, sevgili aşkım; seni doğan güneşi sever gibi seviyorum, çünkü dünyaya renklerini geri veren odur.
Seni düşündüğümde her şey yeniden ışığa dönüşüyor.
İçimde derin bir şey canlanıyor: tatlılıkla karışmış bir güç, adını duyduğumda doğan bir umut.
Sen benim neşemsin, hayatımsın, kalbimsin.
Yeryüzünde bir yerlerde, nefes alırken, yaşarken, beni biraz olsun severken var olduğunu bilmeye ihtiyacım var.
Seni rüzgârın denizi sevdiği gibi, alevin onu besleyen havayı sevdiği gibi seviyorum.
Benim olduğum, olduğum her şey senden geliyor. »
-
Kaçırmayın: Sevgiliniz için Paris’te evlenme teklifi organizasyonu konusunda uzman ajansım ApoteoSurprise’ı keşfedin!
George Sand’dan Alfred de Musset’ye (1834)
Tutkulu bir itiraf
George Sand ve Alfred de Musset hem tutkulu hem de karmaşık bir ilişki yaşarlar. Sand’ın aşk mektubu tutkuyu, zarafeti ve kırılganlığı bir arada taşır; güçlü bir bağ ve maskesiz duygularını ifade eden bir kadının içtenliği hissedilir.
« Seni seviyorum, sevgili çocuğum, hiçbir kelimenin tasvir edemeyeceği bir şefkatle.
Seni, daha önce hiç kimseyi sevmediğim gibi seviyorum.
Seni, hiçbir şeyin söndüremeyeceği bir tutkuyla, hiçbir şeyin zedeleyemeyeceği bir güvenle seviyorum.
Senin bana ne kadar kıymetli olduğunu bilseydin… Gel, sana yüreğimi açayım; gel, eğer ölmem gerekirse kalbinin üzerinde öleyim.
Seni delicesine, bir anne gibi, bir kadın gibi, ruhu sana bağlanmış biri gibi öpüyorum.
Seni seviyorum, çünkü sen sensin ve çünkü sen benimsin. »
John Keats’ten Fanny Brawne’a (1819)
Trajik bir tutku
Sağlığı kötüleşen Keats, hayatı ellerinden kayar gibi hissederken Fanny Brawne’a mektuplar yazar. Her kelime arzunun yoğunluğunu ve yaşamın kırılganlığını dile getirir; aşk adeta bir yaşam zorunluluğuna dönüşür.
« Aşkım, sen yanımda olmadığın sürece bir dakika bile huzurum yok.
Beni içine çekiyorsun, beni parçalıyor, beni yakıyorsun.
Dünyanın sadece sen ve ben olarak kalmasını isterdim.
Sensiz var olamam. Sadece bir saatliğine yanında olabilmek için ateşte yanmaya hazırım.
Seni yakında görmezsem ölecekmişim gibi hissediyorum.
Aşkım, hayatım, her şeyim — biraz olsun beni düşün. »
Oscar Wilde’dan Lord Alfred Douglas’a (1897)
Aşkla Gelen Umutsuzluk
Hapishaneden Oscar Wilde, De Profundis adlı mektubunu yazar; bu aşk mektubu tutkuyu, pişmanlığı ve acıyı bir araya getirir. Lord Alfred Douglas’a olan yasak aşkı onu rahatsız eder, yakar ve dönüştürür. Her kelime, tutkunun yoğunluğunu ve yaralı ruhun kırılganlığını yansıtır. Bu, hem yıkıcı hem de yüce bir aşkın kaotik bir ilanıdır.
« Bana, mümkün olabileceğini hiç düşünmediğim kadar çok acı verdiniz; ama aynı zamanda inkar edemeyeceğim kadar büyük bir sevinç de verdiniz.
Sizi körü körüne, deli gibi ve ölçüsüzce sevdim.
Kalbimi bütünüyle size verdim, siz onu aldınız ve onunla oynadınız.
Ama yine de bu aşkı pişmanlıkla hatırlayamam.
Çok derindi.
Sizi sevdim, bu bir delilikti; sizi sevdim, bu bir cennetti.
Kendimi kaybettim ama sizi sevdim. »
Éloïse’den Abélard’a (12. yüzyıl, yaklaşık 1130)
Yasak Aşkın Efsanesi
Éloïse ve Abélard, dini görevleri nedeniyle birbirlerinden ayrı düşerler; aşkları yasaktır, ama bağlılıkları sarsılmazdır. Éloïse’in mektupları olağanüstü bir duygusal derinlik sunar, entelektüel bağ ile tutkulu aşkı harmanlar. Mesafeler bile aşklarının büyüklüğünü ve zamana karşı direncini gösterir.
« Sizi, dünyanın şanından ve hayatın kendisinden daha çok sevdim.
Sizde aradığım tek şey, sadece sizdiniz.
Nereye gidersem gideyim, görüntünüz beni takip eder; gözlerimi kapattığımda sizi görür, dua ettiğimde size dua ederim.
Yaptıklarımızın bedelini ödemek için ölmek isterim, ama sizi tekrar görebilmek için yaşamak isterim.
Yaptığım her şey sizin için; olduğum her şey artık sadece sizin bir hatıranız.
Sizi, hiçbir şeyin yok edemeyeceği bir aşkla seviyorum, hatta siz bile. »
-
Kaçırmayın: Sevgilinize bir aşk mektubu ulaştıran sihirbazlı sürpriz senaryomu keşfedin!
Frida Kahlo’dan Diego Rivera’ya (1935)
Yanan Bir Kalbin Ateşi
Frida Kahlo, Diego Rivera’ya yazdığı mektuplarda aşkı, arzuyu ve sanatı yoğun bir şekilde harmanlar. Her cümle tutkuyu ve kırılganlığı bir arada sunar; bu, derin ve insanî bir bağlılığın ifadesidir. Mektup, ruh ve bedenin tam bir birleşimini ortaya koyar.
« Hiçbir şey elinizle karşılaştırılamaz, hiçbir şey teninize benzemez.
Hayatım, sizi tanıdığım gün başladı.
Nefesinizde yaşamak, gölgeniz olmak istiyorum.
Siz benim deliliğim, kanım ve gerçeğimsiniz.
Sizi kendi derimden daha çok sevdiğimi unutmayın.
Sizi içten çizmek, sevgimle çizmek, gözyaşlarımla çizmek isterim.
Sizi seviyorum Diego. Acımla, sevincimle, tüm benliğimle. »
Zelda Fitzgerald’dan F. Scott’a (1919)
Kaybolmuş ve Aşık Bir Kadının Parlak İtirafı
Zelda Fitzgerald, aşklarının başında Scott’a yoğun bir tutku ve taşkın bir lirikle yazardı. Her kelime mevcut arzusunu, duygusal bağını ve karşısındakiyle bütünleşme isteğini yansıtır. Mektup gençlik, sabırsızlık ve güçlü bir arzu ile doludur.
« Sizi çok seviyorum ve her zaman kollarınızda, başım göğsünüze yaslanmış olarak olmak istiyorum.
Kahkahanızın sıcaklığında ve bakışınızın gölgesinde yaşamak istiyorum.
Sizi baharı bekler gibi, bir kurtuluşu bekler gibi bekliyorum.
Size aitim, koşulsuz olarak.
Sizi, düşen bir yıldızı sever gibi seviyorum: korkuyla, sevinçle, baş dönmesiyle.
Beni unutmayın — ben sadece sizinle nefes alıyorum. »
Victor Hugo’dan Léonie d’Aunet’e (1845)
Romantik Yoğunluk
Victor Hugo, tutkusu yasak olan Léonie d’Aunet’e aşk mektubu yazar. Sözleri tutku ve coşku doludur; zaman ve toplumsal sınırlamalara meydan okuyan bir aşk ilanıdır. Her cümle arzu ve sonsuza dek sevmek isteğini taşır.
« Ruhum size, gökyüzüne yükselen bir kuş gibi uçuyor.
Her düşünce, her nefes, her rüya beni size çağırıyor.
Sizi, hiçbir şeyin kıramayacağı bir tutkuyla, duraksamayan ve sınırsız bir şevkle seviyorum.
Ayrı olsak bile, nefesinizi tenimde, bakışınızı gözlerimde hissediyorum.
Tüm dünya bize karşı olsa bile, sizi hep bulurum; düşüncelerle, kalple, hayatla. »
Evlenme teklifi yapmak, eşsiz ve olağanüstü bir an, hayatın bir deneyimidir. Hem büyülü hem de korkutucu olan evlenme teklifi, duyguların coşkusunu beraberinde getirir. İşte bu kaygıyı gerçek bir peri masalına dönüştürmek için ApoteoSurprise var: Paris’te özel senaryolar tasarlayarak, her evlenme teklifini unutulmaz bir anıya dönüştürmek benim misyonumdur..
Nicolas Garreau – ApoteoSurprise’ın Kurucusu ve 2006’dan beri evlenme teklifleri yaratıcısı

